Bir yerde öksüz bebeklerin her gün beşiklerinden alınıp
kucakta tutulmadıkları zaman gerçekten zayıf düştüklerini, hatta öldüklerini
duymuştum. Sevmek ve sevilmek yalnızca bir arzu değildir. Onlar bizim belki de
en önemli gereksinimlerimizdir.
Seveni ve sevileni olmadan tek başına kalma duygusunu
yansıtan yalnızlık kadar kahredici bir dert yoktur. Bazı insanlar sırf kimsenin onları
sevmediğine inandıkları için intihar ederler. Duydukları yalnızlık duygusu ile
destekleyici ilişkilerin yoksunluğu, her şeye son verme düşüncesinin verdiği
korkudan daha dayanılmazdır.
Sevgiyi elde etmek için yapamayacağınız şey yoktur. Bu uğurda aslında ilgimizi çekmeyen gruplara
katılırız, çünkü bize bir ait olma duygusu verirler. Aslında bizim iyiliğimize olmasa da bazı kişilerle
ilişki kurar, hoşlanmadığımız davranışlara katlanır, bir eş ve arkadaş olarak
inanılmaz ödünler veririz. Hep sevilme arzumuz yüzünden.
‘’Hey anne, baba! bana bakın!’’
Kendimizi ayrı eşsiz bir insan olarak algılamaya başladığımız
ilk yıllarımızdan başlayarak, doğuştan gelen bir kendimizi önemli hissetme,
başkalarının dikkatini üzerimize çekme gereksinimi duyarız. Büyüdükçe bu eşsiz
olma duygusunu daha da çoğaltma peşine düşeriz. İnsanların bizi fark etmesi ve
değer vermesi için bazıları önemli, bazıları itici olan bir sürü yolu deneriz.
Ayrıca sevgilerimi kazanamasak bile hiç olmazsa saygılarını elde etmek isteriz.
Bazı insanlarda kendini önemli hissetme isteği o kadar
güçlüdür ki, bu onları her türlü aşırı davranışa sürükler. Katillerin ve
hırsızların eylemleri sıklıkla ve umutsuzca, ‘’Bana bakın! Bunu ben yaptım! ‘’
yakarışından başka bir şey değildir.
Bu tarz kişiler bazı olaylarında o kadar belirgin ipuçları
bırakırlar ki, araştıranlar gerçekten onların bilinmek istedikleri sonucuna
varırlar. Böyle insanlar başkalarının ne
yaptıklarını bilmelerini isterler. Çok daha zararsız biçimde sırf ismi Guiness
Rekorlar kitabına girsin diye abuk sabuk şeyler yapan insanların da durumu aynıdır.
‘’ Bana bakın!
Bunu ben yaptım!’’
Çocuklar ise bu isteklerini daha açık ve dürüst şekilde dışa
vururlar. Başarılı bir piyano resitali veya basketbol maçı sonrasında, çok iyi
notlarla eve döndüklerinde ebeveyninin gözüne hevesle ve beklentiyle
bakarlar. Övgü alma gereksinimleri o kadar
içtendir ki, biz yetişkinler bunu ona vermekten kendimizi alamayız.
Hepimizin kendimiz nemli hissetmeye gereksinimi vardır. Ve bu
duygu yetişkinlerde de en az çocuklardaki kadar köklüdür. Fakat biz yetişkinler
övgü arayışına bir takım engeller koymuş durumdayız. Kendini önemli hissetmek
hiç olmazsa bunu açıkça ifade etmek onaylanmayan bir davranış biçimidir.
‘’Bana bakın! Başarılı oldum! Ben
önemliyim…’’
diye haykırmak gelir. Ama bu tür davranış bencillik olarak algılanır.
Dolayısıyla bu gereksinimi karşılamak için başkalarının yardımı gereken bir
başarıyı tek başımıza üstlenmek gibi yollara sapıp, genellikle daha az içten,
daha stresli yöntemleri deneriz.
(The 10 Natural Laws of Successful Time and Life Management-Hyrum W. Smith-Warner Books-1995)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder